Şaka yollu ihtimali üzerinde tartıştığımız şey oldu. Frankfurt’ta uçağı kaçırdık. Olay şöyle gelişti: Bizi getirecek uçak İstanbul’dan 8:30′da kalkıp Frankfurt’a yerel saatle 10:30′da inecekti, Atlanta uçağı da 11:30′da kalkacaktı. Son iki üç günde de İstanbul uçağının 1.5 saate varan gecikmelerle Frankfurt’a varması zaten işkillendirmişti bizi ama bizim uçak 5 dakika erken bile indi. Frankfurt havaalanı epey büyük bir yer. İçinde Skyline dedikleri bizim hafif metro benzeri bir şey bile çalışıyor. Bizim uçak 1 numaralı terminale indi, Atlanta uçağı ise 2 numaralı terminalden kalkacaktı. İner inmez topukladık ve süper bir performansla saat 10:40 gibi 2 numaralı terminalde güvenlik kontrolü sırasına girdik. Sıra hem sıradakilerin dingilliği, hem de kontrolörlerin keyfi tavırlarından dolayı oldukça yavaş ilerliyordu. Hız kazanmak için herkesin pasaport ve biletilerini ben aldım ve güvenlik kontrolünden geçer geçmez göz yaşartıcı bir performansla sprinte kalkarak tam saat 11:15′te Delta kontuarına vardım lakin elemanlar önce “herkesin gelmesi lazım” diye beni oyaladılar, sonra da “üzgünüz, sizi uçağa alamayız” diyip kapadılar olayı. Bize de THY’ye başvurmamızı önerdiler. Sorunun THY olmadığını söyledik ama dinletemedik. Anladığımız kadarı ile belli miktarda yolcunun gelmeyeceğini varsayıp o koltukları başkalarına da satıyorlar. Sonra da dolmuş mantığı ile erken kalkan çok yol alır diyorlar. Bunun üzerine çaresiz 1 numaralı terminale geri döndük. biz bir yerde beklerken Levent Hoca da önce THY, sonra THY görevlilerinden biri ile Delta mecralarında çözüm arayışına çıktı. Bin dereden taşınan su ve eser miktarda ağız dalaşı sonunda güç bela pazar sabahı uçağında yer bulunabildi. Bu esnada da yerde oturarak işe başlayan bizim ekip sağlam bir Game of Life performansı ile bir oturma grubunun tamamını bir saatten kısa bir sürede işgal etmeyi becerdi Levent Hoca döndükten sonra Cerberus official catereri olan McDonald’s yolunu tuttuk. Beynimize giden BigMac, patates ve koladan alınan enerjiyi benzer bir Game of Life taktiğini şezlong bozması üstünde uyunabilir yerlerden altısını işgal etmek için de kullandık. Bu arada dönüşümlü olarak duty freeyi gezdik. Genelde bu konuda tedbirli olmaya çalışsam da bu sefer basiret bağlılığından mıdır nedir ayağıma şort giydim, üstüme de uzun kollu bir şey almadım. Bunun karşılığında donmaya başladım ivedilikle. Diğer şezlonglarda yatan mülteci kardeşlerimizin bazılarının üstünde benzer motiflere sahip battaniyeler görünce herhalde duty free dükkanlarından birinde satılıyordur diye epey aradık ama bulamadık. Sonra öğrendik ki havayolu şirketi veriyormuş onları. Avcı-toplayıcı içgüdülerimizle kısa sürede 7-8 battaniye topladık ortamdan.
daha sonra beynimize gitmiş olan kola ve patates bizde bir simulator yazma isteği doğurunca laptopları açıp daldık bodoslamadan ama kısa süre sonra pil sorunsalı başgösterdi. Doğuştan mülteci Cerberus cengaverlerini bu ufak sorun elbette durduramadı ve bir kenara konmuş paralı internet kioskunun arkasında priz olduğunu keşfeden ekip derhal bir outpost kurdu oraya.
hatta bu yazıyı şimdi oradan yazıyorum. Birazdan uyuyacağım, yarın sabah da erkenden gidip check-in yaptıracağız. Erken kalkıp çok yol alan bu sefer biz olacağımız için yarın aktarmalı gelecek olanlardan bazıları ile nöbet, şezlong, battaniye, içinde ateş yakılacak boş yağ tenekesi, parmaksız eldiven ve ucu kemirilmiş küflü ekmek değiş-tokuşu yapacağız.
Şimdilik bu kadar.